11 Kasım 2011 Cuma

mevsimler o'nun

Mekanlar, zamanlar, kişiler...
Her ne olursa ve ne kadar farklı olursa olsun duygular asla değişmez. Değişen sadece onları gösterme şeklimizdir. Aşk aynı aşk, acı aynı acı ve aşk acısı da aynı aşk acısıdır.
Liseli bir genç kızın karşılıksız aşkına benzer aslında hayat. Sen hep adım attım sanırsın oysa yerinde saymışsındır. Sen, bir bakışa anlamlar yükleyip sevinirken o sadece bakmıştır işte, öylesine...
Aşk 16 yaşında da aynıdır 66 yaşında da. Hep umut besleyen ve sonunda hep acı verendir. Şimdi oturduğum eski püskü sandalye ve yazdığım ahşap masadaki huzuru aradığın yerdir aslında aşk. Ama hiç bulamadığın. Hayaller mi büyüktür yoksa aşk mı yoktur bilinmez ama ömrümüz aşk dediğimiz ve kimyasını çözemediğimiz şeyi aramakla geçiyor. Ve biz bunun farkına vardığımızda zaman çok geç oluyor...
Ne saf duygudur aşk, ne yalın.. Sadece sevilmek ister masumca ve bir yürek dolusu..
Biliyorum yaptığımın ne denli ayıp olduğunu ama o kadar büyük bir heyecan ve 'benzerlikle' okudum ki o defteri, sanki yıllar önce benim kalemimden dökülen satırlarmışçasına. Bazen birileriyle benzer duyguları paylaşmış olmak insanı öylesine mutlu eder ki!
Aradan geçen yıllar hiç yıpratmamış o tertemiz duyguları. Küçücük yürekler sadece aşk için çarpıyor ve sadece o'nun gözlerindeki kıvılcım ısıtıyor bu soğuk bedeni. Zaman aşk zamanı çünkü!

aidiyet

Ve şimdi buradayım...
Boz bulanık Çoruh, yeşilin her tonunu içine hapsetmiş engin ormanlar ve yüzünde bir yerlerde dost gülümsemesi saklamış insanların arasındayım. Garip bir huzurla dolu içim, tanıdık ama bir o kadar yabancı...
Ben ve yalnızlığım oturmuş başbaşa çay içiyoruz...

9 Kasım 2011 Çarşamba

hi!

Sanal alem günlükleri moda oldu son günlerde. Herkes birilerine bir şekilde ulaşmanın derdinde. Her geçen gün daha da artan ve hatta kimi çevrelerce gözümüze sokulan 'blog' lar şimdi gündemde.
Yıllarca dertlerimizi-sevinçlerimizi en yakınlarımızla paylaşır, onlardan yardım beklerdik. Zaten
anlatınca kalmazdı sıkıntımız, stresimiz. İlerleyen zamanlar bize "Çılgın Bediş" i armağan edince "Sevgili Günlük" ile başlayan defter arkadaşlıkları aldı yerini. Gayet masum ve safça. Şimdilerde ise teknolojinin nimetlerinden faydalanır olduk. Böylelikle sıkıntılarımızı ya da başımızdan geçen herhangi bir olayı hatta sadece hissettiklerimizi insanlarla, hem de hiç tanımadığımız, belki de km'lerce uzaktaki insanlarla paylaşacak ve bununla birlikte çok sevdiğimiz defter arkadaşlığımıza da devam ediyor olacaktık. Bu bahsettiğim her aşamayı yaşamış bir insan olarak durup düşündüm ve neden bir blog oluşturmuyorum dedim kendi kendime. Ve böylece kendimi buraya yazıyorken buldum. Ne bir amacım var ne bir hedefim. Yazmak pasiflora içmeye benzer. Eee ben pasifloramı içtim, okuyup kafa bulması da size kalmış :)